Ana içeriğe atla

ABD'nin fransız ihtilaline tavrı

Fransız İhtilali'ne karşı nasıl bir tepki verileceği, Amerika'nın Kurucu Babaları arasında büyük bir itilafa sebep olmuştu. Thomas Jefferson önderliğinde bir grup devrime derinden sempati duyuyor ve bunu Amerikan İhtilali'nin değerlerini Avrupa'ya yaymak için fırsat olarak görüyordu; Alexander Hamilton önderliğindeki diğer grup ise Devrimi rayından çıkmış, tehlikeli bir olay olarak tanımlıyor(bazılarında geziyi ilk 3 gün ben de destekledim hacı tavrı var, Hamilton ise başından beri tavır almış), yeni kurulmuş Amerika Birleşik Devletleri'nin İngiltere önderliğindeki dünya düzeninde yer alması gerektiğini savunuyordu. Bir de Fransa ile ittifak meselesi vardı tabii, Fransızlar Bağımsızlık Savaşı sırasında kolonilere destek vermiş, 1778'de bir ittifak anlaşması imzalanmıştı. Hamilton bunun Kral ile imzalandığını, devrimden sonra bir geçerliliği kalmadığını savunuyordu. George Washington da o tarafa meyilliydi. 1793'te, Fransa Birleşik Krallık ve Hollanda'ya savaş ilan ettiğinde, ABD'nin tarafsızlığı açıklayan "Tarafsızlık Bildirgesi"ni yayınladı.
Amerika'nın Napolyon Savaşlarında tarafsızlığı çok büyük bir tartışma konusu olmasa da, bu bildirge başka bir tartışmayı başlattı: Başkan'ın böyle bir karar alma gücü var mıydı? Jeffersoncılar buna hayır diyordu; savaş ilan etme veya barış yapma gücü Kongre'deydi, yürütmenin böyle bir etkisi yoktu. Daha güçlü bir yürütmeden yana olan, hatta bu yüzden zaman zaman kralcılıkla suçlanan Hamilton ise dış politikanın yürütmenin elinde olması gerektiğini söylüyordu, bunu savunan bir mektup yayınladı. Thomas Jefferson, kendisi gibi yürütmenin gücünün kısıtlamasını savunan James Madison'ı bu mektuba cevap vermeye teşvik etti. Bu ABD'deki güçler ayrılığının doğasına dair meşhur Pacifius-Helvidius tartışmasının başlangıcı oldu.
Bu tartışma bariz bir sonuca bağlanmadı, Anayasa ve güçler ayrılığına dair kamplaşmalar bugün bile devam ediyor. Genellikle Demokratlar için "Hamilton"cı, Cumhuriyetçiler için "Jefferson"cı denir ama konu Dış Politika ve yürütmenin yetkileri oldu mu, çizgiler bunun kadar kesin değildir. Jefferson bir idealistti, Başkanlığı sırasında daha pragmatik davranmasına rağmen dış politikaya kağıt üzerinde belirli ideallerin(Aydınlanma idealleri) dünyaya yayılması açısından bakan biriydi. Hamilton ise realist, hatta düpedüz Makyavelci biriydi; dış politikanın nasıl bir kurtlar alanı olduğunu görmüş, felsefesini de herhangi bir idealizm yerine insanoğlunun vahşi yönünün kısıtlanması üzerine kurmuştu, bunun için 15 sene önce bağımsızlık için savaştıkları ülkeyle ittifak kurmayı savunmaya kadar gidiyordu. Woodrow Wilson'dan beri birçok Amerikan Başkanı Jefferson'a daha yakın bir yerde durur, hatta modern Demokrat Parti'nin babası sayılacak FDR'ın en çok parlattığı, Rushmore dağına eklettiği isim de Thomas Jefferson'dı. Cumhuriyetçi Başkanlar da Jefferson'ın dış politikaya bakışı kadar, yürütmenin gücünün kısıtlanması yönündeki görüşlerini benimsedi. Son 100 senede buna en aykırı isimler keskin realistler ve "Hamiltoncılar" sayılabilecek Theodore Roosevelt ve Richard Nixon'dı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAVUZ GELİYOR YAVUZ

Daha önce bu donanma şarkısını duymuş muydunuz? Duymadıysanız büyük ihtimalle bunun suçlusu siz değilsiniz. ''yavuz geliyor yavuz'' aslında bir donanma şarkısı olmasına rağmen arkasında çok özel bir hikaye barındırır. Öncesinde isterseniz şarkıyı bir dinleyelim. https://www.youtube.com/watch?v=-UnrMwhw3qw& Gördüğünüz ve dinlediğiniz üzere şarkı aslında pek de ''hikaye'' içerikli değilmiş gibi gözüküyor değil mi? Bunun sebebi bu şarkının aslının böyle olmayışı.            --MARŞIN SÖZLERİ-- Yavuz geliyor Yavuz da denizi yara yara, Biz düşmanı yeneriz de başına vura vura. Yavuz geliyor Yavuz da denizi aşa aşa, Askerinle bin yaşa da Mustafa Kemal Paşa! --TÜRKÜNÜN SÖZLERİ-- Yavuz geliyor Yavuz da Denizi yara yara Kız seni alacağım da başına vura vura Gemim geliyor gemim de Vona Burnu'ndan beri Kız Allah'ı seversen de at başından çemberi Hey gidi kara gemi de topladın redifleri Döndün limandan beri de ağlattın ferikleri Yavuz ...

A poem of Rudyard Kipling Rudyard Kipling'in bir şiiri(Çeviri: Bülent Ecevit)

If … If you can keep your head when all about you Are losing theirs and blaming it on you, If you can trust yourself when all men doubt you, But make allowance for their doubting too; If you can wait and not be tired by waiting, Or being lied about, don’t deal in lies, Or being hated, don’t give way to hating, And yet don’t look too good, nor talk too wise: If you can dream – and not make dreams your master; If you can think – and not make thoughts your aim; If you can meet with Triumph and Disaster And treat those two impostors just the same; If you can bear to hear the truth you’ve spoken Twisted by knaves to make a trap for fools, Or watch the things you gave your life to broken, And stoop and build ’em up with wornout tools: If you can make one heap of all your winnings And risk it on one turn of pitch-and-toss, And lose, and start again at your beginnings And never breathe a word about your loss; If you can force your heart and nerve and sinew To serve your turn long ...

What was it like for ordinary people to live under the Ottoman rule?

My grandfather has started his life as a subject to Ottoman Empire. He was living in a desolate district’s village along the central coast line of Black Sea. He had no land to farm, just an adobe house with a garden good for nothing to sell. There was no school around, not even elementary. The century was 20th, but forget tap water, sewer, or electricity, even the roads were no good for vehicles, as if there were a network of vehicles for transportation. The road would be better when my grandpa, Ali, was 30. The mosque would be built when he was 33. The school would be available after 2 hours walk when he was 35. Not bad, huh?! just because the state turned into a Republic when he was 25! Yet, he serviced the Ottoman military at the age of 14! He was a medic, and he was shot in his leg by (possibly) Armenian support troops, behind the Ottoman front line. The so-called doctor had not enough medicine to spend his relatively unimportant wound and his leg limped a little later on. The a...