Birinci Dünya Savaşı'ndan Sonraki Almanya Ekonomisi.
Versay Antlaşması’na 32 ülke katıldı. Bu ülkeler dünya nüfusunun yüzde 75’ini oluşturmaktaydı. Bu ülkelerin arasındaki dünya güçleri : Amerika Birleşik Devletleri, Büyük Britanya, Fransa, İtalya ve Japonya idi.
Anlaşmanın getirdiği hükümler :
1-Almanya’nın kolonilerini kaybetti.
2-Rhineland’ın askerden arındırıldı.
3-Ruhr bölgesinin 15 yıl boyunca Milletler Cemiyetine bırakıldı.
4-Almanya’nın savaş tazminatı olarak 132 milyar mark ödemesi kararlaştırıldı.
5-Almanya-Avusturya birlikteliği yasaklandı.
6-Almanya savaşın tüm yükümlülüğünü üstlendi.
7-Almanya ordusu 100.000 kişiyle sınırlandırıldı.
8-Almanya donanması 100.000 tondan küçük gemilerle sınırlandırıldı. Denizaltı üretimi tamamen yasaklandı. (Versay Ant. 3.paragraf.)
9-Almanya’ya savaşın toplam bedeli 164 milyar mark idi. Bunun 93 milyarını savaş borçları oluşturuyordu.
1-Almanya’nın kolonilerini kaybetti.
2-Rhineland’ın askerden arındırıldı.
3-Ruhr bölgesinin 15 yıl boyunca Milletler Cemiyetine bırakıldı.
4-Almanya’nın savaş tazminatı olarak 132 milyar mark ödemesi kararlaştırıldı.
5-Almanya-Avusturya birlikteliği yasaklandı.
6-Almanya savaşın tüm yükümlülüğünü üstlendi.
7-Almanya ordusu 100.000 kişiyle sınırlandırıldı.
8-Almanya donanması 100.000 tondan küçük gemilerle sınırlandırıldı. Denizaltı üretimi tamamen yasaklandı. (Versay Ant. 3.paragraf.)
9-Almanya’ya savaşın toplam bedeli 164 milyar mark idi. Bunun 93 milyarını savaş borçları oluşturuyordu.
1922 yılına kadar Almanya, Fransa’ya savaş borcunun tek taksidini bile ödeyememişti. Bunun üzerine aynı yılın son aylarında müttefik devletlere savaş tazminatında indirim yapılması isteğinde bulundu. Bu istek reddedildi.
Bunun sonucunda Almanya, Fransa’ya göndermesi gereken, kereste ve kömür ihracatını durdurdu.
Ocak 1923’te Fransa ve Belçika birlikleri Ruhr bölgesini işgal etti.
Ruhr bölgesi Almanya’nın en büyük üretim bölgelerinden biriydi. Almanya’nın; kömür üretiminin %80-85’ini, çelik ve dövme demir üretiminin %80’ini ve diğer ürün-minerallerinin %70’ini karşılamaktaydı.
Fransa ve Belçika’nın içinde bulunduğu bu saldırıyı protesto eden Alman hükumeti, Ruhr bölgesindeki binlerce Alman işçiyi müttefikler aleyhine kışkırttı. Bu bölgenin kaybedilmesi ve bölgeyi işgalden kurtarmak için yapılan harcamalar hali hazırda istikrarsız olan ekonominin çökmesi ile sonuçlandı.
Alman hükumeti sorunu daha çok para basarak bertaraf etmek istedi; Piyasadaki para miktarı 1923 Kasımında 92 Trilyon Mark’a ulaştı. Ekonomi öylesine korkunç duruma geldi ki 1 Amerikan Doları 4 Milyar Alman Markına eşit oldu. 1923 yılı hasadı gayet iyi olmasına rağmen, ülke genelinde bazı bölgelerde açlık vakaları görüldü. Paranın değerinin düşmesi takas sistemini başlattı. Bankalar birer birer kapanmaya başladı. Özellikle orta sınıf, birikimlerini tüm bankaların iflas etmesi ve kapanması ile kaybetti.
Ekonomistler paranın düşüşünü iki sebebe bağlamaktaydı: Bunların ilki, Mark’ın diğer para birimleri nezdindeki düşüşü ve Almanya hükumetinin devasa bütçe açığı.
Paranın değerindeki düşüş ithalat fiyatlarını, buna bağlı olarak da iç piyasadaki mal fiyatlarını arttırdı. Büyük bütçe açığı ise, Almanya hükumetinin biriken borçları ödeyememesi neticesinde daha çok para basma zorunluluğundan kaynaklanmaktaydı.
Alman ekonomisinin ilk düzelme sinyali; Cumhuriyetçi parti adayı Gustav Stressemann’ın Şansölyeliğe seçilmesi ile geldi. Rentenmark tedavüle girdi. Rentenmark bir milyar marka eşit bir para birimi idi.
Böylece 1 ABD doları 4,2 Rentenmarka eşit oldu. İç piyasa ayağa kalkma uğraşına girmişti. Hükumet artık bütçesini kontrol edebiliyordu.
Ekonominin güçlenmesine diğer bir etken de “Dawes Planı” idi. O dönemde bir bankacı ve diplomat olan Charles G.Dawes, Almanya’nın ödemelerinin yıllık sabit bir ölçekte yapılmasını öneren bir rapor yayınladı. Raporunda Alman Ulusal Bankası’nın tekrar yapılandırılmasını ve Almanya’ya verilecek borçların yükseltilmesini öneriyordu.
Bununla birlikte ekonomi istikrara kavuşacak ve işsizlik düşürülecekti. Almanya’nın sonraki beş yılda 39 milyar dolar borç alabilmesine izin verilmesini sağlayacak bu rapora bazı Alman politikacılar, diğer ülkelerin Almanya ekonomisi üzerinde daha çok kontrol sağlayacağını düşündüklerinden şiddetle karşı çıktılar.
Alman ekonomisinin temeli borsaya dayalı olduğundan, 1929’da Büyük Buhran yaşandığında, ülkelerin çoğunda olduğu gibi, Alman ekonomisi de çöküş sinyallerini vermeye başladı.
Tüm ülkeler bu bunalım zamanında diğer ülkelerden borçlarını tahsil etme uğraşındaydı. Amerika Birleşik Devletleri’nin yıllık üretim miktarının sadece iki yılda yarı yarıya düşmesiyle, Amerikan borçlarıyla toparlanmakta olan Alman ekonomisi de büyük bir çıkmazın içine girdi.
Her üç kişiden biri işsiz kaldı. Bu durum büyük bir hengameye yol açtı ve hükumet kontrolü kaybetti. Bunun üzerine Owen D. Young müttefik devletler tarafından Alman borsasının çöküşünü araştırmak üzere gönderildi. “Young Planı” adı verilen bir plan hazırladı. Bu plana göre Almanya’nın tüm borçları üçe bölünmek suretiyle ödenecekti. Adolf Hitler gibi pek çok sağcı politikacı buna karşı çıktı.
Alman ekonomisi henüz kendini toparlamaya başlamışken, 1929’daki bu kriz ekonomiyi büyük oranda sarsmıştı. 1931 yılına gelindiğinde, artan işsizlik ve mali çöküntü sebebiyle Almanya savaş tazminatı ödemelerini durdurmak zorunda kaldı. Bu tarihe kadar borçların henüz sekizde biri ödenebilmişti.
Bunun sonucunda Almanya, Fransa’ya göndermesi gereken, kereste ve kömür ihracatını durdurdu.
Ocak 1923’te Fransa ve Belçika birlikleri Ruhr bölgesini işgal etti.
Ruhr bölgesi Almanya’nın en büyük üretim bölgelerinden biriydi. Almanya’nın; kömür üretiminin %80-85’ini, çelik ve dövme demir üretiminin %80’ini ve diğer ürün-minerallerinin %70’ini karşılamaktaydı.
Fransa ve Belçika’nın içinde bulunduğu bu saldırıyı protesto eden Alman hükumeti, Ruhr bölgesindeki binlerce Alman işçiyi müttefikler aleyhine kışkırttı. Bu bölgenin kaybedilmesi ve bölgeyi işgalden kurtarmak için yapılan harcamalar hali hazırda istikrarsız olan ekonominin çökmesi ile sonuçlandı.
Alman hükumeti sorunu daha çok para basarak bertaraf etmek istedi; Piyasadaki para miktarı 1923 Kasımında 92 Trilyon Mark’a ulaştı. Ekonomi öylesine korkunç duruma geldi ki 1 Amerikan Doları 4 Milyar Alman Markına eşit oldu. 1923 yılı hasadı gayet iyi olmasına rağmen, ülke genelinde bazı bölgelerde açlık vakaları görüldü. Paranın değerinin düşmesi takas sistemini başlattı. Bankalar birer birer kapanmaya başladı. Özellikle orta sınıf, birikimlerini tüm bankaların iflas etmesi ve kapanması ile kaybetti.
Ekonomistler paranın düşüşünü iki sebebe bağlamaktaydı: Bunların ilki, Mark’ın diğer para birimleri nezdindeki düşüşü ve Almanya hükumetinin devasa bütçe açığı.
Paranın değerindeki düşüş ithalat fiyatlarını, buna bağlı olarak da iç piyasadaki mal fiyatlarını arttırdı. Büyük bütçe açığı ise, Almanya hükumetinin biriken borçları ödeyememesi neticesinde daha çok para basma zorunluluğundan kaynaklanmaktaydı.
Alman ekonomisinin ilk düzelme sinyali; Cumhuriyetçi parti adayı Gustav Stressemann’ın Şansölyeliğe seçilmesi ile geldi. Rentenmark tedavüle girdi. Rentenmark bir milyar marka eşit bir para birimi idi.
Böylece 1 ABD doları 4,2 Rentenmarka eşit oldu. İç piyasa ayağa kalkma uğraşına girmişti. Hükumet artık bütçesini kontrol edebiliyordu.
Ekonominin güçlenmesine diğer bir etken de “Dawes Planı” idi. O dönemde bir bankacı ve diplomat olan Charles G.Dawes, Almanya’nın ödemelerinin yıllık sabit bir ölçekte yapılmasını öneren bir rapor yayınladı. Raporunda Alman Ulusal Bankası’nın tekrar yapılandırılmasını ve Almanya’ya verilecek borçların yükseltilmesini öneriyordu.
Bununla birlikte ekonomi istikrara kavuşacak ve işsizlik düşürülecekti. Almanya’nın sonraki beş yılda 39 milyar dolar borç alabilmesine izin verilmesini sağlayacak bu rapora bazı Alman politikacılar, diğer ülkelerin Almanya ekonomisi üzerinde daha çok kontrol sağlayacağını düşündüklerinden şiddetle karşı çıktılar.
Alman ekonomisinin temeli borsaya dayalı olduğundan, 1929’da Büyük Buhran yaşandığında, ülkelerin çoğunda olduğu gibi, Alman ekonomisi de çöküş sinyallerini vermeye başladı.
Tüm ülkeler bu bunalım zamanında diğer ülkelerden borçlarını tahsil etme uğraşındaydı. Amerika Birleşik Devletleri’nin yıllık üretim miktarının sadece iki yılda yarı yarıya düşmesiyle, Amerikan borçlarıyla toparlanmakta olan Alman ekonomisi de büyük bir çıkmazın içine girdi.
Her üç kişiden biri işsiz kaldı. Bu durum büyük bir hengameye yol açtı ve hükumet kontrolü kaybetti. Bunun üzerine Owen D. Young müttefik devletler tarafından Alman borsasının çöküşünü araştırmak üzere gönderildi. “Young Planı” adı verilen bir plan hazırladı. Bu plana göre Almanya’nın tüm borçları üçe bölünmek suretiyle ödenecekti. Adolf Hitler gibi pek çok sağcı politikacı buna karşı çıktı.
Alman ekonomisi henüz kendini toparlamaya başlamışken, 1929’daki bu kriz ekonomiyi büyük oranda sarsmıştı. 1931 yılına gelindiğinde, artan işsizlik ve mali çöküntü sebebiyle Almanya savaş tazminatı ödemelerini durdurmak zorunda kaldı. Bu tarihe kadar borçların henüz sekizde biri ödenebilmişti.
Hitlerin iktidara gelişi
Böyle bir ekonomik buhran durumunda Adolf Hitler gibi birinin gücü eline alması kolay olmuştu. Bu diktatör Almanya ekonomisine istikrar getirmiş ve bir düzene sokmuştu. Ülke ekonomisinin durumu Alman halkında huzursuzluk ve bıkkınlık yaratmıştı. Demokrasinin ülkeye getirdiklerinden çok götürdüklerinden sıkılmışlardı ve bir değişiklik peşindelerdi. Dönemin Alman demokratik hükumeti yüksek oranda müttefik devletlerin kontrolündeydi. Yukarıda bahsettiğimiz bu sebepler Hitler’in iktidara gelmesini kolaylaştırmıştı. Arkasında büyük bir güç barındırmasına rağmen, Hitlerin başarısız isyan girişimi beş yıl hapsedilmesiyle sonuçlandı. Kendisi aşırı sağcı olan ‘Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei’(Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) ya da daha çok bilinen adıyla Nazi partisinin bir üyesi idi. 1921 yılında bu partinin lideri oldu. Sturmsoldat(Fırtına Askeri) adı verilen özel korumalığını yapan bir grup oluşturdu. 1929’daki Büyük Buhran’ın ardından, Hitler gücü eline alma fırsatını görmüştü. 1932 seçimlerini kaybettiyse de, 3 Aralık 1932’de dönemin Şansölyesi Hindenburg tarafından kendisi yerine şansölye ilan edildi. Hitler bu olaydan sonra tüm partileri kapattırdı ve kendisine sadakat yemini edilmesini istedi.
Almanya’nın yeni şansölyesi olarak Hitler tüm niyetini açıkça sergilemeye başladı. Hızlı bir şekilde Almanya’yı tekrardan silahlanma yarışına soktu. Askeri harcamaları bir dizi borç ile sürdürebildi. Borçlardan arda kalan parayla Almanya genelinde otoyol inşasını da başlattı. Bunların haricinde makine ve silah üretimi yapmak üzere fabrikalar inşa ettirdi. Versay antlaşmasına aykırı olarak yapılan tüm bu işler, sonuç olarak işsizliği %0.5’e kadar indirdi. Silahsızlaştırılmış olan Rhineland bölgesine de asker sokmasıyla birlikte Hitler savaşa hazırlandığını da açık bir şekilde göstermiş oldu. Ayrıca Japonya gibi devletlerle de askeri ittifaklar yapmaya koyuldu.
Savaşlar arası dönemde Alman ekonomisi pek çok iniş ve çıkış yaşadı. Ama özellikle Fransız ekonomisi de bu dönemde pek iç açıcı değildi. Birinci Dünya Savaşı’nın Batı Cephesi genel olarak Fransız toprakları üzerine kuruluydu. Almanlar hatlarını olabildiğince Fransa içlerine sürmüşlerdi. Bu ileri sürdükleri hatlardan geri çekilirken de tüm Fransız topraklarına maksimum zarar vermişlerdi. Bundan dolayı ki savaşın ardından Fransız ekonomisi de Alman ekonomisi gibi bir çöküşe geçmişti. Bu çöküşü diğer ülkelerden aldığı borçlarla çözme uğraşındaydı. Aradaki tek fark Fransa’nın Almanya’dan aldığı savaş tazminatları idi.
Birleşik Devletler’in ekonomisi ise savaşlar arası dönemde genelde düzenli olarak gelişti. Savaşta zarar görmüş ülkelere borçlar vererek, silah veya diğer pek çok ürün ihraç ederek ekonomisini güçlendirmişti. 1929’daki buhranın en büyük etkisini Amerika hissettiyse de birkaç yıl içinde eskisinden çok daha güçlü olarak ayağa kalkmayı başarabilmişti.
Savaşlar arası dönem Almanya için genel olarak zorlu bir dönemdi. Ekonomi pek çok dalgalanma yaşadı. Ama doğru liderler ile Almanya, tüm engellerin üstesinden gelip ekonomisini düzlüğe çıkarabildi.
Yorumlar
Yorum Gönder