Reich‘ın (Nazi Almanyası) savaş makinesinin 14 Şubat 1941 tarihinde Kuzey Afrika’ya gönderilen ilk dişlisidir. Bir hafta içinde Generalleutnant Erwin Rommel‘in kumandası altına girecek ve 15. Panzer Tümeni’nin de eklenmesiyle DAK (Alman Afrika Kolordusu) adını alacaktı.
5. Hafif Tümen,
5. Hafif Tümen,
Bu birlik harbin devam ettiği yıllar boyunca birçok farklı adlandırmaya maruz kalacaktı. Dolayısıyla öncelikle bu isimlendirme hususuna girmek istiyorum. Bu konuda tarihçi Chris McNab‘tan alıntı yapma gereği hissettim; Kuzey Afrika’daki tüm Alman kuvvetlerinin kısa ismi sıklıkla fakat yanlışlıkla Deutsches Afrika Korps tabiri kullanılır. Fakat aslında bizzat DAK farklı kılıklara bürünmüş ve genişlemelere uğramıştır. 1 Aralık 1941’de -bilahare 15., 21. Panzeri 91. Afrika ve 164. Leichte Afrika Tümenleri ile bir ile üç arası İtalyan kolordusu kapsayacak – DAK; Panzergruppe Afrika’ya, akabinde 30 Ocak 1942’de Panzerarmee Afrika’ya, 1 Ekim 1942’de Deutsch-Italienische Panzerarmee ve 22 Şubat 1943’te İtalyan generali Giovanni Messe’nin kumandası altındaki 1. İtalyan Ordusu’na dönüşmüştür. Yine 14 Kasım 1942’de üç Alman tümeniyle Tunus’ta girişilecek harekâtlar için Stab Nehring kurulmuş; bu yapı da 19 Kasım’da LXXX. Kolordu’ya ve 8 Aralık’ta 5. Panzerarmee’ye dönüştürülmüştür. Nihayet 22 Şubat 1943’te de bu yapı ile 1. İtalyan Ordusu birleşerek Afrika Ordular Grubu’nu teşkil etmişlerdir.
Görüldüğü üzere bu karışık isimlendirmeden sıyrılmak amacıyla bu kuvvetler adına Rommel‘in sayfalarında yazdığı gibi Afrika Korps tabirini kullanacağım.
Afrika Korps
Birliğin kuruluş aşaması temelde Führer (Adolf Hitler) tarafından Il Duce‘nin (Benito Mussolini) Mısır’da İngiliz sömürge garnizonu karşısında aldığı utanç verici yenilginin olası bir bozguna dönüşmesinin önüne geçme amacının oluşmasıyla başlar. Ancak Kuzey Afrika cephesi, gerek Barbarossa Harekatı gerek Balkan seferleri ile aynı zaman dilimine düştüğü için öncelik sıralamasında alt basamaklarda kalmıştır.
-Panzer personelinin araçlarının zırhında yumurta pişirdiği hakkındaki rivayetleri anımsatarak Libya Çölü’nün hem Alman-İtalyan birliklerine hem de İngiliz sömürge garnizonundaki erata uyguladığı zulmü tahmin edebileceğinizi umarak bu iklim şartlarını ele almayı es geçmek istiyorum.-
Envanter
Panzerler ve Zırhlı Araçlar
Generaloberst Heinz Guderian‘ın Fransa’da yaptığı gibi Rommel de Libya çöllerinde meydan muharebelerinin asıl üstünlüğünü ancak panzerlerle yakalamanın mümkün olduğunu kanıtlamıştır.
1941 yılında Afrika Korps‘un 5., 6. ve 8. olmak üzere üç tane panzer alayı vardı bu alayların zırhlı envanteri de 150 adet hafif Pz Kpfw II, 213 tane orta Pz Kpfw III, 84 adet de ağır Pz Kpfw IV zırhlılarından oluşuyordu. Rommel mevcut panzerlerini şöyle teşkilatlandırmıştır: Her panzer taburu iki hafif, bir orta ve bir de yedek tanklardan oluşan dört bölüme ayrılacaktı ve her tabur eşit sayıda tanka sahip olacak.
Afrika Korps savaşın en motorize kuvvetlerinden biriydi. Panzerlerin yanında da çok sayıda motosiklet ve zırhlı araç bulunuyordu. Ancak bu motorlu araçlar çoğunlukla ikmal ve lojistik alanında kullanılıyorlardı. 1941’in sonlarında Alman kuvvetlerinin toplam 1000 adet sepetli motosiklet, 450 tane Kübelwagen denen Kfz 1, Kfz 2, Kfz3 ve Kfz 4model binek araçlar, 350 adet orta ebatlı bir binek araçlar olan Kfz 12, Kfz 17, 15 adet ağır makam araçları olarak kullanılan Kfz 21, Kfz 23 binek araçları, Krupp Potze denilen Kfz 68, Kfz 70, Kfz 71 model kamyonlar, 52 tane olmak üzere de Kfz 31 model sahra ambulansı vardı. Muharip sınıflar tarafından kullanılan 10 adet Sd Kfz 251 ve Sd Kfz 253 model zırhlı ve paletli araçlar da envanterdeydi.
Tüfekler ve Toplar
Reich‘ın çöldeki hazırlıksızlığı eratın kullandığı her türlü materyale tesir etmişti. Diğer tüm cephelerde olduğu gibi çölde de yaygın olarak kullanılan Kar98k, Gewehr 43, MP 38, MP 40, MG 34, MG 40 gibi tüfeklerin, makineli pistolların ve makineli tüfeklerin kullanımı ve bakımı toz ve kum gibi etkenlerden dolayı çok meşakkatliydi. Dolayısıyla personel her bir silahın kullanımı ve bakımı için büyük bir özen göstermek durumundaydı. Askerler her bir silahın mekanizma ve hareket aksamını çok ince bir yağ tabakasıyla kaplamak suretiyle üstüne bir bez bağlamak durumunda idiler. En az erat kadar eğitim subayları ve astsubayları da çöl şartlarına aşina olmadığı için kullanım ve bakım eğitimi oldukça yetersiz kalıyordu. Böylesine önemli bir konu deneme-yanılma gibi oldukça zaman isteyen bir yöntemle çözülmeliydi.
Afrika Korps 1941 yılında üç farklı piyade birliği teşkilatına sahipti, bu birliklerin envanterleri ve personel sayısı düzensiz bir şekilde yayılmıştı. 5. Hafif Tümen’in Maschinengewehre Battaillon‘u (makineli tüfek taburu), bünyelerinde 46 adet MG 34 ve MG 40, dokuz PzB tanksavar tüfek, 15 hafif ve ağır havan ve 15 tane de 37 mm Pak 35/36 bulunduruyordu. 15. Panzer Tümeni’nin Tüfekçi Tugayı; 366 adet MG 34 ve MG 40‘a, 75 hafif ve ağır havana, 15 tane 37 mm Pak 35/36‘a, altı tane 50 mm Pak 38‘a ve hafif ve ağır olmak üzere yirmi iki adet de Infanteriegeschützen‘a (IG; piyade destek topu) sahipti. Sonraki dönemde yeniden teşkilatlanma ve ana karadan gelen takviyeler sayesinde bu sayılarda artış oldu. Kolorduya yeni katılan 21. Panzer Tümeni’nin bünyelerindeki silahlarla birlikte daha nizami bir şekilde paylaşıldı.
Tanksavarlar ve Uçaksavarlar
Tanksavarlar ise savaşın başında iki taraf içinde hareket kabiliyetlerinin çok kısıtlı olmasından dolayı kullanılabilirliği azdı. Wehrmacht‘ın çözümü ise tanksavar toplarına palet monte etmekle beraber tıpkı panzerlerde olduğu gibi ön cephe ağırlıklı olmak üzere zırh eklemek oldu. Böylece muharebe esnasında bu silahların dayanıklılığı, kullanışlılığı ve hareket kabiliyeti arttırılarak Rommel’in hızlı muharebe taktiklerine uyumlu hale getirilmiş oldu. Bu oluşan yeni sınıfa da Panzerjager adı verildi.
Afrika Korps‘un envanterine Marder III ve StuG III gibi maliyet-performans açısından Wehrmacht‘ın göz bebekleri konumuna yükselen Panzerjager‘lerin eklenmesiyle beraber Rommel panzerlerle birlikte bu zırhlıları ana muharebe unsuru olarak kullanmaya başladı.
Üniforma
Üniformalar ise Hamburg Tropik Enstitüsü tarafından tasarlanmıştı. Çöl ortamına kamufle olma amacıyla kıyafetler için zeytin rengi tercih edilmişti. Her rütbe ve birim için tek tip gömlek tasarlanmıştı ve askere farklı işlevleri olan üç şapka dağıtılmıştı: Tropenhelm(safari şapkası), Feldmütze (arazi kepi), Einheitfeldmütze (siper kepi). Dış giyim için de Avrupai feldgrau ceketi ve açık yakalı feldbluse ceketi olmak üzere iki farklı parça üretilmişti. Ayrıca üç çeşit alt giyim bulunuyordu: Lange hosen (pantolon), kurze Hosen(şort) ve Stifelhosen (süvari pantolonu). Ancak yine de askerler arasında Avrupa cephelerine nazaran tatmin edici bir kıyafet nizamı oturtulamamıştı.
Tüm bu sayılan savaş aletlerine ve ekipmanlar İngilizler karşısında Alman kuvvetlerine yetersiz kalıyordu. Ekipman Rommel ve askerleri açısından savaş boyunca ciddi bir sorun teşkil etmişti. 1942’li yıllara gelindiğinde Almanlar sürekli İngilizlerden teslim aldıkları panzerleri ve silahları kullanmaya başladılar. Bu durum öyle bir hale gelmişti ki yaklaşık birkaç kilometre uzaklıktan bakıldığında hareket eden bir birliğin Alman ya da İngiliz olduğu zar zor seçilebiliyordu.
Muharebe
Libya Çöl’ünde uygulanan taktikler ve manevralar tamamıyla hız temalıydı. Tarihçi Basil Liddell Hart‘ın deyimiyle cephe sürekli bir aşağı bir yukarı inip çıkan tahterevalli gibiydi. Rommel‘in çöle gönderilmesinin esas amacı Tunus ve çevresinin müdafaasıydı ancak Mihver ordularının Balkan seferine çıkması İngiliz ordusunun dikkatini o coğrafyaya çekmesine vesile oldu. Bu durumu fırsat bilen Rommel direkt harekata başlayarak İtalyanların çekildiği cephede stratejik bir önemi olan Sirenayka’yı aldı. Sonrasında kolordu peş peşe Tobruk’a saldırmasına rağmen İngilizler tarafından defalarca püskürtüldüler. Bu teşebbüslerin yenilgiye uğratılmasına rağmen Rommel cephedeki taarruz sırasının kendisine geçmesini sağladı.
Crusader Harekatı
Cephedeki savaş Crusader Harekatı’na kadar belirtilen gibi tahterevalli gibiydi. İngiliz genelkurmayı gerek Pasifik’te, gerek Avrupa’da ardarda taarruzlara uğramasına rağmen Afrika’ya Almanların yanı sıra muazzam bir kuvvet yığdırmayı başarmıştı. Rommel ise ana karadan tatmin etmeyen bir destek ancak görebilmişti.
Crusader Harekatı’nın temeli İngilizlerin cephe için hayati bir önem taşıyan Tobruk’u Alman kuşatmasından kurtarmaktı. İngilizlerin bu mevkiye düzenlediği üçüncü saldırı olacak. Ana karadan muazzam bir takviye sağlandı böylece Almanlar İngilizlere karşı bire üç konuma geldi. Rommel‘in cesur tavırlarına rağmen İngilizlerin sayı üstünlüğünün çok hissedilmesi, Alman aleyhindeki yanlış istihbaratlar, hava hakimiyetinin İngilizlerin eline geçmesi gibi kötü senaryolar yüzünden harekat İngiliz çıkarında sonuçlanmıştır. Bu bozgunun sonucunda Afrika Korps kilometrelerce sürülmüştür. Ancak Alman karşı taarruzu sonucunda İngilizler Tobruk’ta tekrardan savunma pozisyonuna çekilmiştir.
El-Alameyn Savaşları
Kısaca antalmak gerekirse; Rommel, olağanüstü bir istihbarat savaşının ardından 21 Ocak 1942’de başlatılan sürpriz bir harekatla Tobruk’a tekrar yürüdü ve yaklaşık 30.000 İngiliz askerini esir alarak bu stratejik noktayı eline geçirmeyi başardı. Rommel bu başarısının ardından Çöl Tilkisi unvanını almış ve yaşayan bir efsaneye dönüşmüştü. Führertarafından da Generalfeldmarschall rütbesine terfi edilmişti.
Ardından Mısır’a doğrudan hücuma geçildi ve El-Alameyn civarında duruldu. Sonrasında bu mevkide tahkimat kuran İngiliz 8. Ordu’suna taarruza geçti. Tarihe Birinci El-Alameyn Savaşı olarak geçen bu çatışmada netice iki tarafı da tatmin etmedi. El-Alameyn Rommeliçin Kahire’nin anahtarıydı. Bu denli öneme sahip olan bu savunma hattına ikinci taarruzu gerçekleştirdi.
Ancak İngiliz tahkimatı birinci savaştan sonra özellikle mayınlarla olmak şartıyla muazzam düzeyde geliştirilmiş ve ikmal, lojistik hatları sağlama alınmıştı. Dolayısıyla Rommelklasik Blitzkrieg taktikleriyle bu ikmal yollarını kesememiştir. Almanların Tobruk’tan çok uzak kalması sebebiyle de ikmal ve lojistik tatmin edici düzeyde değildi. Sayı avantajı ise her gün İngilizlerin çıkarına daha da artıyordu. Bu koşulların oluşturduğu savaş ortamında Rommel, Führer’in itirazlarına rağmen geri çekilme emri verdi. Bu savaştan sonra Almanlar taarruz sırasını İngilizlere devretmiştir.
–Kuzey Afrika cephesinin tüm askeri yönleri Basil Liddell Hart’ın İkinci Dünya Savaşı adlı kitabında tüm hatlarıyla, çok detaylı bir biçimde anlatılır.-
Dönüş
Rommel‘in saldırı taktikleri kadar savunmadaki zekasıyla da ünlendi. Savunmada imkansızlıklarından dolayı daha çok şaşırtma taktiklerine yönelmiştir. Savunmada anti personel ve anti tank mayınlarına ağırlık veriyordu. Kurduğu mayın tarlaları İngilizler tarafından Şeytan’ın Bahçesi olarak anılmaya başlamıştı. Ayrıca mayınlarının yanına metal detektörlerini şaşırtmasını sağlaması için konserve kutuları da yerleştiriyordu. Yoğun olarak kullandığı 88 mm FlaK toplarını yarıya kadar gömdürterek tespit edilmesini zorlaştırıyordu.
Ancak çöl ve stres ortamı sağlığını ciddi bir şekilde etkileyince Almanya’ya dönmek zorunda kaldı. Rommel olmadan da çok uzun süre tutunamayan Alman kuvvetleri Amerikan 2. Kolordusu’na ve İngiliz 8. Ordu’ya Tunus’ta teslim oldu. Cepheyi terk etme zorunluluğunda kalmasına rağmen gerek Müttefikler tarafından gerekse Almanlar tarafından her zaman takdir edilen bir efsane olarak kalmayı başardı.
Yorumlar
Yorum Gönder